YURT DIŞI KAYNAKLI FATURALARIN VERGİSEL BOYUTU
I-GİRİŞ:
Yurt dışı kaynaklı fatura; yurt dışında yerleşik gerçek veya tüzel kişilerle kuruluşların ülkelerinde veya dış ülkelerde gerçekleştirdikleri mal ve hizmet teslimlerine istinaden düzenlemiş oldukları kendi iç mevzuatımız gereği yasal kayıtlarımıza yansıtılan ve kanunen kabul edilen belge olarak tanımlanabilir. Tabii ki, söz konusu faturaların ilk başta gerçeği yansıttığı konusunda bir ön tanımlama imkanı olmadığı için çoğu kez doğru ve sıhhatli kabul edilmektedir. Yurt dışı kaynaklı faturaların karşıt incelemelerinde ortaya çıkan teknik ve yasal sorunların varlığı da bu faturaların gerçekliğinin belirlenmesinde güçlük ortaya çıkarmaktadır.
Ülkemizde yurt dışı kaynaklı faturaların konu oluşturduğu mal ve hizmetler çok farklı nitelikte ortaya çıkabilmektedir. Ekonomimizin yapısından kaynaklanan nedenlerle çoğunluğu yatırım malı niteliğinde olmak üzere ithalatın ihracattan yüksek düzeyde seyretmesinin başlıca nedeni oluşturduğu söylenebilir. İthalatın artışında ekonomideki gelişmelerin de etkili olduğu açıktır; şöyle ki Türk lirası aşırı miktarda değerlendikçe ve faiz oranları aşağıya doğru seyrettikçe iç piyasada yerli mallar yabancı kökenli mallara göre rekabet şansını fiyatlar yönünden kaybetmektedir. Dolayısıyla, ithalat gereğinden fazla yükselmektedir.
Yurt dışı kaynaklı faturalar, bilindiği üzere yabancı para üzerinden düzenlenmiştir. Dolayısıyla, Türkiye’de yasal defterlere, kayıtlara yansıtılmasında ve Türk lirası karşılıklarının hesaplanmasında olduğu gibi, kur farkı, vade farkı, faizlerin belirlenmesinin yanı sıra dönem sonu değerlemelerinde dövizli borçların durumu bu konu çerçevesinde irdelenmesi gereken konular olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, çoğu kez yurt dışı kaynaklı faturaları düzenleyen yurt dışında yerleşik gerçek veya tüzel kişiliklerin Türkiye dışında yerleşik olmaları nedeniyle vergi mevzuatımızın öngördüğü sorumluluk uygulamaları yoğun olarak gündeme gelebilmektedir. Özellikle katma değer vergisi sorumluluğu ile K.V.K.24’ncü[EÖ1] maddede hüküm altına alınan stopaj yükümlülükleri bu kapsamda başta gelen konulardır.
II- YURT DIŞI KÖKENLİ YABANCI PARA BİRİMİ ÜZERİNDEN DÜZENLENEN FATURALAR HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER:
Şirketler çeşitli gereksinimler nedeni ile yabancı para birimi üzerinden fatura düzenlemek isteyebilmektedirler. Enflasyon beklentisi, ithalata dayalı malların satışı, yabancı firmalarda yurtdışına yapılan raporlamaların döviz cinsinden talep edilmesi, yurtdışındaki firmalara fatura düzenlenmesi gibi nedenlerle mükellefler dolar, euro, vb. para birimleri ile fatura düzenleme yoluna gitmektedirler.
Vergi Usul Kanunu’nun 215 inci maddesinin 2. bendi uyarınca kayıt ve belgelerde Türk para birimi kullanılır. Ana kural bu olmakla birlikte fatura ve benzeri belgeler, Türk parası karşılığı gösterilmek şartıyla, yabancı para birimine göre de düzenlenebilir. Bu uygulamanın istisnası, yurt dışındaki müşteriler adına düzenlenen belgelerdir. Söz konusu belgelerde Türk parası karşılığı gösterme şartı aranmaz. Görüldüğü gibi yabancı para birimi cinsinden fatura ve benzeri belgelerin düzenlenmesinde vergi mevzuatımız açısından bir sorun bulunmamaktadır.
Yabancı para birimi cinsinden düzenlenen faturalarda, mal ve/veya hizmet bedelinin toplam YTL karşılığı (matrah), toplam KDV tutarının YTL karşılığı ve genel toplam bedelinin YTL karşılığının faturanın dispozisyonuna uygun bir yerinde gösterilmesinde fayda bulunmaktadır. Yabancı para birimini Türk para birimine çevirirken kullanılacak kur, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuru olmalıdır. Her ne kadar Katma Değer Vergisi Kanunu’ nun 26. maddesinde döviz ile yapılan işlemlerin, işlemin meydana geldiği tarihteki cari kur üzerinden yapılacağı belirtilmişse de bir vergi incelemesinde eleştiriye muhatap olmamak için V.U.K. hükümlerine uygun olarak T.C.M.B. döviz alış kurunu kullanmak güven sağlayacaktır.
Kullanılan döviz alış kuru, faturanın uygun bir yerine hatta mümkünse YTL karşılıklarının olduğu kısıma yazılmalıdır. T.C.M.B. internet sitesinden o güne ait kur bilgilerinin bir çıktısının alınarak fatura eki niteliğinde saklamak ve gerektiğinde yetkili kişilere ibraz etmek de bir uygulama yöntemi olarak dikkate alınmalıdır.
Vergi Usul Kanunu’ nun 215 inci maddesinde, kanunen tutulması zorunlu defterlerdeki kayıtların Türkçe olması gerektiği vurgulanmıştır. Bunun istisnası, ilgili dönem defter tasdik tarihi itibarıyla ödenmiş sermayesi (yurt dışında kurulan şirketlerin Türkiye'ye ayrılan ödenmiş sermayesi) en az 100 milyon ABD Doları ya da muadili yabancı para karşılığı Türk Lirası ve sermayesinin en az % 40'ı ikametgahı, kanuni ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan kişilere ait olan işletmelerdir. Söz konusu şirketler Bakanlar Kurulu kararı ile kayıtlarını Türk para birimi dışında başka bir para birimiyle tutabilirler.
Defter ve kayıtlara ilişkin yasal düzenlemeler bu şekilde olmakla birlikte faturalara konu edilen mal ve/veya hizmet açıklamalarının yabancı dilde olmasının önünde kanuni bir engel bulunmamaktadır.
253 numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nden yola çıktığımızda; fatura açıklamalarında kullanılacak dilin ne olması gerektiğinin ortaya konulması gerekmektedir. Buna göre; Vergi Usul Kanunun kayıt nizamına ilişkin 215 inci maddesinde, bu Kanuna göre tutulacak defter ve kayıtların Türkçe tutulmasının mecburi olacağı belirtilmiş 227 nci maddesinde de "Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir." hükmü yer almaktadır. Söz konusu kayıtların ise aynı Kanunun 229 uncu ve müteakip maddelerinde yer alan belgelerden herhangi biri ile tevsik edilmesi gerekmektedir.
İlgili Genel Tebliğde belirtildiği üzere; yurt dışında mukim kişi veya kuruluşlara yaptırılan iş veya hizmetler karşılığında alınan belgelerin, yurt dışındaki temsilciliklerimizde veya yurt içinde noterlerde Türkçe' ye tercüme ve tasdik edilme zorunluluğu kaldırılmıştır. Ancak inceleme sırasında inceleme elamanınca lüzum görülmesi halinde, mükellefler bu belgelerini tercüme ettirmek zorundadırlar.
ÖA
III- YURT DIŞI KAYNAKLI FATURALARDAN KAYNAKLANAN VERGİSEL YÜKÜMLÜLÜKLER:
Yurt dışından alınacak danışmanlık vb. serbest meslek mahiyetindeki hizmetler kural olarak Türkiye de sorumlu sıfatıyla stopaj uygulamasına tabidir. Yurt dışına bu nitelikte ödemeleri yapanların bu ödemelerin brüt tutarları üzerinden KVK’ nın 30[EÖ3] . maddesi çerçevesinde BKK ile belirlenmiş oranlarda stopaj yapmaları ve ertesi ay muhtasar beyanname ile beyan etmeleri gerekmektedir. Ancak ödeme yapılan şirket Türkiye’nin Çifte Vergilemeyi Önleme Anlaşması (ÇVÖA) akdettiği bir ülke mukimi ise, anlaşma şartları dikkate alınarak stopaj yapılmayabilmektedir. Bu nedenle ilgili anlaşmaların gözden geçirilmesinde fayda bulunmaktadır.
Genel olarak değerlendirildiğinde ilgili anlaşmalarda, hizmet yurtdışından Türkiye ye gelinmeksizin verilmişse stopaj yapılmayacağı, hizmet Türkiye’ye de gelinerek yapılıyorsa bir yılda (bazı anlaşmalarda birbirini izleyen 12 aylık dönemde) Türkiye de hizmet için geçen zamanların
183 günü aşması gerektiği ifade
edilmektedir[EÖ4] .
Ödeme yapılan taraf ÇVÖA yapılan bir ülke mukimi olduğunu iddia ediyor ve anlaşma şartlarının varlığından hareketle stopaj yapılmayacaktır, ancak her olasılık değerlendirilerek karşı taraftan ilgili vergi idaresinden alınmış bir mukimlik belgesi istemekte fayda
bulunmaktadır[EÖ5] .
Farklı bir durumda şayet yabancı şirket şirketinize veya başka şirketlere Türkiye’ye gelerek iş yapmadığı veya gelse bile bir yılda 183 günü aşmadığı, dolayısıyla ÇVÖA şartlarını taşıdığı ve kendisinden stopaj yapılmaması gerektiği iddiasında ise, stopaj uygulamayacağınız yabancı şirketten bu durumu teyit eden bir taahhütname alınması önerilir. İlgili taahhütte her ne sebeple olursa olsun, yapılacak ödeme nedeniyle stopaja dönük bir sorun çıkarsa vergi, ceza ve faiziyle rücu edileceği, gerekli her türlü dökümanın yabancı şirketçe sağlanacağı özellikle belirtilmelidir.
Uygulamada yabancıların hizmet anlaşmalarında genel olarak, şayet yapılan ödeme vergiye tabi ise vergilerin Türkiye’de ödemeyi yapan şirketçe karşılanacağını belirttiği gözlemlenmektedir. Bu nedenle, söz konusu bağlayıcı düzenlemelere itiraz etmenin rasyonel olacağı önerilmektedir. Aksi takdirde oldu-bittilerle karşılaşılması olasılığı yüksektir. Mümkün olduğunca Ödemenin brüt olarak açıklanması konusunda çaba sarfetmek gerekmektedir. Normal işleyişte, Türkiye’de ödenen vergi diğer ülkede hesaplanan vergiden indirilebilmektedir.
Yurtdışından alınan hizmet, ilişkisiz şirketten ise sorun yoktur. Ancak ilişkili şirketlerden ise fatura yanında verilen hizmeti, hizmetin değerini ortaya koyacak her türlü belgenin muhafazası yararlı olacaktır. Ayrıca, hizmetin bedelinin piyasa fiyatlarına uygun olduğunu ortaya koyabilecek her türlü belgenin muhafazası ve piyasaya uygunluğunun araştırılması ve alınan hizmetin varlığını ortaya koyacak belgelerin saklanması son derece önemlidir.
Unutulmamalıdır ki, stopajın matrahı (brüt tutar) aynı zamanda sorumlu sıfatıyla yapılacak KDV beyanının da matrahı olacaktır. KDV, ÇVÖA olsun olmasın, stopaj yapılsın yapılmasın her şartta uygulanacaktır.
Yurt dışı kaynaklı faturalar açısından KDV yönünden belirlenmesi gereken ilk konu yapılan harcamanın KDV’ye tabi olup olmayacağı noktasında yoğunlaşmaktadır. Bundan ayrı olarak, kur farklarının KDV’ye tabi tutulup tutulmayacağı da ayrı bir tartışma konusu olmuştur. 3065 Sayılı KDV Kanunu’nun 6/b maddesine göre, yurt dışında yapılan, fakat Türkiye’de yararlanılan hizmetler katma değer vergisinin konusuna girmektedir. Mevcut yasal düzenlemelere göre,”Türkiye’de yapılma veya Türkiye’de faydalanma “kriterine göre KDV yönünden vergileme yapılabilmektedir.
3065 Sayılı KDV Kanunu’nda yurt dışından sağlanan hizmetlerin vergilendirilmesi ile ilgili olarak iki ana yöntem bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, hizmet ithali kapsamında vergilendirme başlığı altında her türlü mal ve hizmet ithalinin KDV’ne tabi tutulması, ikincisi de Türkiye’de yapılmış bir hizmet olarak vergilendirilmesidir. İkinci yöntemde, vergilendirmenin yapılabilmesi için Türkiye’de faydalanılması, yapılması ve değerlendirilmesi halleri koşul olarak belirlenmiştir. Maliye Bakanlığı bu konudaki uygulama esaslarını 15 Seri No’ lu KDV Genel Tebliği[1] ile açıklamıştır. Söz konusu tebliğe göre, yurt dışından sağlanan ve KDV ‘nin konusuna giren hizmetlerde KDV yönünden vergiyi doğuran olay, hizmetin ifasıyla ya da başka bir deyişle söz konusu işleme ait faturanın düzenlendiği tarihte meydana gelmektedir.
Sorumlu sıfatıyla KDV yükümlülüğü ile ilgili olarak tartışma konusu olan noktalardan birisi de ihracat işlemleri nedeniyle yurt dışında ödenen komisyonlarla ilgilidir. Türkiye’deki ihracatçı firmalarca yurtdışında yerleşik yabancı kişi ve aracı kurumlara ödenen komisyonlar katma değer vergisine tabi olmayacaktır. Her ne kadar komisyon bedeli Türkiye’ den gönderilmiş olsa dahi ihracata aracılık hizmetinden doğan işlemlerden yurtdışında faydalanıldığından sorumlu sıfatıyla KDV yükümlülüğünün doğması söz konusu olamaz.
Mevcut yasal düzenlemeler kapsamında, kanuni ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye’de bulunmayan mükellefler yalnızca Türkiye’de elde etmiş oldukları kazançlar üzerinden vergilendirilmektedirler.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 24’ncü[EÖ6] maddesi hükmüne göre, dar mükellef kurumların Türkiye’de elde ettikleri ticari, zirai kazançlar ile diğer kazanç ve iratlar tevkifat kapsamı dışında bırakılmıştır. Bu itibarla, kanuni ve iş merkezi yabancı ülkede bulunan dar mükellef kurumların Türkiye’de işyerinin bulunmaması ve yapılan işin ticari kazanç kapsamında bir faaliyet niteliğini kazanması halinde, yapılacak ödemelerden K.V.K.‘nun
24’ncü[EÖ7] maddesi gereğince tevkifat yapılması gündeme gelmeyecektir. Bu itibarla, gerçekleştirilen faaliyetin ticari niteliğe sahip olup olmadığı tevkifat yapılıp yapılmamasında belirleyici bir özellik olacaktır.
IV-DÖVİZLİ FATURALARDA KUR FARKLARI:
Dövizle yapılan tüm ticari işlemlerde ve ödemelerde kur farkı konusu her zaman gündeme gelebilmektedir. Özellikle dövizli faturanın düzenlendiği tarihle söz konusu faturanın karşılığında yapılan mal veya hizmet alışverişine karşılık gelen ödemelerin bilfiil yapıldığı tarih arasındaki geçen süreçte döviz kurunda meydana gelebilecek pozitif veya negatif nitelikte parasal değerdeki değişimlerin mutlak surette kur farklarıyla ilişkilendirileceğine şüphe bulunmamaktadır.
Dövizli faturalarla ilgili olarak ortaya çıkan tartışmaların temelinde tarih belirleme ve değerlendirme tarihinde esas alınacak kurun niteliği mevcut olduğu gibi bundan ayrı olarak yeniden değerleme ve yatırım indirimi uygulamalarında hangi esasların dikkate alınacağı konuları bulunmaktadır.
Yurt dışı kaynaklı faturaların büyük bir kısmının mal alımına ilişkin ithalat işlemlerini temsil ettiği dikkate alındığında, özellikle ithalat işlemlerinin lehte veya aleyhte kur farklarını doğurması doğal olmaktadır. Ülkemizin genel ekonomik durumuna baktığımızda ithalat işlemlerinin büyük bir çoğunlukla mal veya hizmet alan tarafın aleyhinde kur farkı yarattığı açıktır. Fakat, bu noktada söz konusu aleyhte kur farklarının da doğurduğu sonuçlara ve ilişkilendirildiği hesaplara dikkat edilmesi gereksinimi ortaya çıkmaktadır.
İthalata ait aleyhte oluşan kur farkları satın alınan malın amortismana tabi iktisadi kıymet olması halinde maliyete, ticari emtia olması halinde ise finansman gideri olarak muhasebe kayıtlarına yansıtılacaktır. Ticari emtia ile bağlantılı olarak ortaya çıkan aleyhte oluşan kur farkları borçlanma niteliğinde olduğundan 656-Kambiyo Zararları hesabıyla ilişkilendirilmeyerek doğrudan 780-Finansman Giderleri Hesabında takip edilmesi gerekmektedir.
Yurt dışına gerçekleştirilen mal ve hizmet satışları sonucunda ortaya çıkan lehte kur farkları 601-Yurt Dışı Satışlar Hesabında takip edilecektir. Dönem kapandıktan sonra ortaya çıkan lehte kur farklarının ise 646-Kambiyo Karları Hesabına yansıtılması gerekmektedir. Döviz ile yapılan işlemler sonucunda ortaya çıkan kur farklarının ise KDV beyannamesinde gösterilmesi söz konusu olmadığı gibi esasen KDV’nin konusuna da girmemektedir.
V- YURT DIŞI KOMİSYON VE REKLAMASYON FATURALARI
İhracat yapan mükelleflerin en sık karşılaştığı durumlardan birisi de, yurt dışı komisyon veya reklamasyon faturalarıdır. Söz konusu işlemler doğuş nedenleri itibariyle farklılık arz etmektedir. Komisyon faturaları daha çok müşteri bulma, pazar bulma hizmeti karşılığında yurt dışındaki aracı tarafından düzenlenen belgelerdir. Reklamasyon faturaları ise yurt dışındaki ithalatçılar tarafından, gönderilen malın vasfının, niteliğinin beğenilmemesi nedeniyle malın satış bedeline nazaran indirim içeren cezai nitelikteki fiyat değişim faturalarıdır.
GVK uygulaması yönünden gider kaydedilen tutarlara ilişkin asli unsur belgenin varlığı olmayıp, belgeye konu işlemin gerçek olup olmadığı önem arz etmektedir. Bu nedenle, komisyon veya reklamasyon faturalarına maruz kalanların, işlemin gerçeği yansıttığını ispat edici nitelikteki evrak veya yazışma benzeri belgeleri saklamaları faydalı olacaktır.
Vergi literatüründe en çok tartışılan konulardan birisi de yurt dışından gelen komisyon ve reklamasyon faturalarının, faturanın muhatabı olan ihracatçıya sorumluluk yükleyip, yüklemediğidir. Komisyon faturalarında işlem tamamen yurt dışında gerçekleştiği için faturayı düzenleyen yönünden Türkiye’de elde edilmiş bir gelirden söz edilemez. Bu nedenle fatura muhatabı olan ihracatçının, ne GVK’ nun 94. veya KVK’nun 24[EÖ8] . maddelerine göre, ne de KDVK’ nun 9. maddesine göre vergi sorumluluğu bulunmaktadır. Reklamasyon faturalarında ise amaç ihracat fiyatının düşürülmesi niteliğinde olduğundan, faturayı düzenleyene atfedilebilecek herhangi bir gelir söz konusu değildir. Bu nedenle ihracatçının da vergi sorumluluğu bulunmamaktadır.
Ancak, ihracatçı mükelleflerin söz konusu malları (ihraç edilen) KDV ödeyerek veya KDVK’ nun 11/1-c maddesi kapsamında KDV ödemeksizin tecil-terkin kapsamında satın almış olması ve reklamasyon maliyetini mal aldığı mükelleflere yansıtması durumunda, yansıtma faturalarında reklamasyon bedeli üzerinden KDV hesaplamaları gerekmektedir. Bu sorumluluk, KDV ödenerek alınan mallar yönünden KDVK’ nun 35. maddesi hükmünden dolayı, tecil-terkin sistemi çerçevesinde alınanlar yönünden ise KDVK’ nun 11/1-c madde hükmü gereği ve 95 seri no.lu Genel Tebliğ açıklaması sonucunda doğmaktadır.
Komisyon ve reklamasyon faturalarının sınırına yönelik bir kanun maddesi veya idari talimat ve yönlendirme olmamakla birlikte genel teamülde, ihracat hasılatının %10’unu[EÖ9] aşan nicelikteki komisyon ve reklamasyon harcamalarının varlığı inceleme nedeni sayılmaktadır.
VI-YABANCI SERMAYELİ ŞİRKETLERE YURT DIŞI MERKEZLERİNDEN GELEN FATURALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Yurt dışı merkezden gelen faturalar ana şirketten gelen hizmet ve mal faturalarından oluşmaktadır. Ana şirketten gelen hizmet faturaları (cost allocations) ile ilgili olarak dikkate alınması gereken pek çok özellik bulunmaktadır. Söz konusu hizmet faturaları genellikle gider yansıtılmasına yönelik olarak düzenlenmektedir. Gider paylaşımında anlaşmaların mevcut olup olmadığı hususu bu noktada önem taşımaktadır. Ar-Ge dışı hizmetler ile Ar-Ge hizmetlerin birbirinden ayrılarak Ar-Ge giderlerinin paylaşımı hususunda yine anlaşmaların içeriğine başvurmak gerekecektir.
Ana şirketten gelen mal faturaları açısından dikkat edilmesi gereken noktalar ise transfer fiyatlaması, gümrük problemleri, vade farkları, kur farkları ve iskontolar başlıkları altında toplanmaktadır.
Yurt dışındaki merkezden gelen yabancı personele ödenen ücretlerle ilgili olarak Türkiye’de kalınan süre, vergi anlaşmaları, sosyal güvenlik anlaşmaları, serbest bölgelerde çalışanlar ile birden fazla şirkette çalışma durumu ve aynı anda başka ülkede çalışma durumu gibi değişik başlıkları da bu kapsamda değerlendirmek gerekmektedir.
Merkezi yurt dışında bulunan ve Türkiye’de vergi mükellefiyeti bulunmayan bir şirketin Türkiye’deki iştirakine genel idare giderlerinden pay vererek masraf aktarması halinde bunun gider yazılıp yazılamayacağı konusunda tartışmalar mevcuttur. K.V.K.15’nci[EÖ10] maddesinden hareket edildiği takdirde; Türkiye’de faaliyet gösteren dar mükellef bir kurumun genel merkezin giderlerine katılım payı olarak ödeyeceği tutarın gider olarak kabul edilmeyeceği zaten kesin ve açıktır.
Ancak, tam mükellef kurumlar açısından bu durum yeterince açıklığa kavuşturulamamıştır. Yurt dışındaki merkezin hesap ve işlemlerinin vergi incelemesine yetkili otorite Maliye Bakanlığı tarafından denetlenmesi mümkün olmadığından aktarılan masrafların gerçekliği veya doğruluğu konusunda açık bir belirleme yapma olanağı bulunmamaktadır.
Ayrıca, yurt dışında aktarılan gider katılım payının Türkiye’deki ticari kazancın elde edilmesi ve sürdürülmesi ile ilgili bir gider niteliğinde olmadığı da açıktır. Bununla beraber, söz konusu transferin gerçekleşebilmesi için, 32 Sayılı Karar gereğince M sayılı Merkez Bankası Genelgesi’nin 25’nci maddesinin A-7 bölümüne göre, Hazine Müsteşarlığı Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü’nden izin alınması zorunludur[EÖ11] . Bu itibarla, söz konusu ödemelerin kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınmasında fayda bulunmaktadır.
VIII- YURT DIŞI FATURALARIN KATMA DEĞER VERGİSİ NASIL ALINACAK[EÖ12] ?
Yurtdışı masraf KDV’ lerinin geri alınması firmaların göz ardı edemeyeceği önemli kazanım alanlarından biridir. 06.11.2003 tarihinde 25281 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 90 sayılı KDV Genel Tebliğinde; Türkiye’de ikametgahı, işyeri, kanuni ve iş merkezleri bulunmayanların taşımacılık ve fuar, panayır ve sergilere katılımları dolayısıyla satın alacakları mal ve hizmetler nedeniyle ödedikleri katma değer vergisi, karşılıklı olmak kaydıyla iade edileceği belirtilmiş ve iadeden faydalanacak mal ve hizmetler ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları tesbit etmeye Bakanlık yetkili kılınmıştır.
Seyahat[EÖ13] giderleri, otel giderleri, taksi giderleri, yemekler, benzin masrafları, telefon giderleri, pazarlama, reklam giderleri, danışmanlık ücretleri, eğitim, seminer ve fuar giderlerinin KDV.’ leri geri alınabilir. Ticari mal
alımları[EÖ14] bu kapsamın dışındadır.
Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İsveç, İzlanda, Kanada, Lüksemburg, Monako, Norveç, Almanya söz konusu iadeleri gerçekleştiren ülkelerdir. Yurtdışından KDV iadesi alınması zor bir iştir. Bu nedenle danışmanlık şirketlerinden, KDV alındığında komisyonu ödenmek şartı ile anlaşmalar yaparak KDV. iadesinin alınmasında fayda bulunmaktadır.
IX-SONUÇ:
Yurt dışına yapılan ödemelerin yalnızca fatura ile belgelendirilmesi ticari ilişki veya işlemleri hukuk düzeninde ispatlayabilmek için yetersiz kalabilir. Bu nedenle, fatura ile bağlantılı olarak ilgili işlemi doğrulayacak destekleyici belgelerin de alınması faydalı olabilir. Söz konusu destekleyici belgeler ödemeye ilişkin belgeler olabileceği gibi sözleşme veya anlaşmayı belirleyen hukuksal nitelikte deliller niteliğinde de olabilir. Bütün bu belgeler olası bir ihtilafta ispatlayıcı güçte verileri sağlayacaktır.
Yabancı para cinsinden düzenlenen faturalar düzenlendikleri tarih itibariyle Merkez Bankası döviz alış kuru üzerinden Türk lirasına çevrilir ve bu tutar üzerinden yasal defter kayıtlarına yansıtılır. Ayrıca, söz konusu tutar üzerinden katma değer vergisinin hesaplanarak faturada gösterilmesi gerekmektedir. Yabancı para cinsinden düzenlenmiş olan faturanın düzenlendiği tarih ile ilgili faturaya karşılık gelen ödemenin tarihi arasındaki sürede hesaplanacak olan kur farkı için de katma değer vergisinin hesaplanarak fatura edilmesi gerekmektedir. Fakat, burada dikkat edilmesi gereken husus ilgili kur farkının Türk lirası üzerinden fatura edileceğidir.
Firma sahiplerince, işletmeye verilen döviz cinsinden borçların kayıtlara intikal ettirildiği tarihteki döviz alış kuru üzerinden değerlemeye tabi tutularak, bankalara yatırılan dövizlerin banka dekontlarında yazılı tutar üzerinden, yurt dışına transfer edilen dövizlerin ise transfer tarihindeki kur üzerinden değerlemeye tabi tutulup işletme kayıtlarına intikal ettirilme si gerekmektedir. Dövizli işlemlerde resmi kura uyup uyulmaması konusunda tartışmalar zaman zaman ortaya çıkabilmektedir. Nitekim, Şubat -2001 döneminde meydana gelen kur artışı karşısında bir kısım firmalar dövizin TL karşılığını resmi kurun altında belirleme yoluna gitmiştir. Fakat bu durumda dahi muvazaa iddialarıyla karşılaşılabileceği için taraflar hakkında tarhiyat riski de gündeme gelebilecektir.
1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan 32 Sayılı Karar gereğince; Türkiye‘de yerleşik kişilerin, Türkiye’ye döviz getirmeleri, beraberlerinde döviz bulundurmaları, bankalardan, döviz bürolarından ve diğer yetkili kurumlardan döviz satın almaları, döviz tasarrufunda bulunmaları, yurt-dışına döviz havale yapmaları, dışarıda yerleşik kişilerden Türkiye’de yapacakları işlemlere karşılık olmak üzere döviz kabul etmeleri ve ihracat bedellerinin bir kısmına veya tamamına sahip olmaları serbest bulunmaktadır.
V.U.K.’nun 280’nci maddesine göre; yabancı paralar prensip olarak borsa rayici ile değerlenecek, borsa rayicinin oluşmasında muvazaa bulunduğu anlaşılırsa borsa rayici yerine alış bedeli dikkate alınacak, borsada rayici bulunmayan yabancı paralar için Maliye Bakanlığı’nın ilan edeceği kurlar esas alınacaktır.
[1] 21.07.1985 tarih ve 18818 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
[EÖ1]1.1.2006 TARİHİNDEN ÖNCE YÜRÜRLÜKTE OLAN 5422 SAYILI KANUN HÜKMÜ, BU TARİHTEN SONRA 5520 SAYILI KANUNUN 30 NCU MADDESİ
[EÖ2]YUKARDA 2006 ÖNCESİ KV KANUNUNDAN BAHSEDİLİRKEN BURADA 2008 GENEL TEBLİĞİ ELE ALINMIŞ
[EÖ3]BURADA YENİ KVK 552O SAYILI KANUNDAN BAHSEDİLİYOR.
ESKİ KANUNDA 24,YENİ KANUNDA 30. MADDE
[EÖ4]BU TAKDİRDE STOPAJ VAR